Güneş batıyor. Selimiye koyunda tek başıma denizdeyim. Arkadan hayal mayal bir müzik sesi ve keçi meelemeleri geliyor. Karşımdaki tepe kızarmış, gölgesi suya düşmüş beni çağırıyor. Uzaktan tekne geçtiğinde oluşan minik dalgalarla tepenin kucağıma kayacağını sanıyorum ama bir türlü olmuyor. Deniz o kadar düz ki rahatsız etmemek için yüzemiyorum. Hiç bozulmamış kar kaplı bir yerde adım atmaya çekinir ya bazen insan, öyle saçma bir endişe kaplıyor içimi. Önümden balık sürüsü atlıyor. Gülümsüyorum. Sonra çok garip bir şey oluyor. Nefes almayı bile gereksiz bulduğum bir anda deli gibi dans etmek istiyorum. Zıp zıp dans değil ama… Bir müzik oluşuyor içimde, şimdi hatırlayamıyorum. Belki çok bilinen bir şeyi mırıldanıyorum. Baş parmağımla orta parmağımı birleştirip bileğimi denizin içinde çevirmeye başlıyorum. Sonra da suyun altında kendi geliştirdiğim bir modern dansı sergiliyorum. Görülse büyük ihtimalle çok çirkin gelir hareketlerim. Bunları düşünmüyorum. Aklımı kurcalayan sorunlar patı patı bedenimden çıkıyor…
Derken bir çocuk ağlaması beni gerçek dünyaya geri getiriyor. Arkamı dönüp sesin nereden geldiğini anlamaya çalışmak da, geri gitmek de istemiyorum. Duruyorum. Tepeye selam veriyorum.
kosmosa karıştığını hissettiğin anlar.. her şeyin tamam olduğu anlar.. o delirme anları en güzeli 🙂