Bu yolda yürürken inanılmaz bir acı çekiyordum. Trekking ayakkabılarını kaybetmeyi başarmış ilk gezgin olarak yeni aldıklarımı da küçük seçmeyi becermiştim.
Tırnaklarım mosmor olmuş, haberim yok.
Birkaç ay öncesinde sakatladığım ayak bileğim de ağrımaya başlamıştı.
Bir de üstüne nasıl bir sıcak… Ve elimde boş bir su şişesi…
Şimdi bu fotoğrafa bakınca gözümden gelen acı dolu yaşları hatırlayamıyorum. Hatırlıyorum da sanki kendime dışarıdan bakmışım gibi. O acı beni nasıl etkiliyordu hiçbir fikrim yok.
İçinde yürüdüğüm yeşilin tonundan ve tepelerin şeklinden nefesimin kesildiğini hatırlıyorum ama. Macchu Picchu’nun gizemi beni Indiana Jones havasına sokmuştu. O heyecana dönüyorum.
Acıyı ve mutluluğu kafamda aynı anda yaşamış olmalıyım. Bedenimin yaşadıklarını beynim kaydetmemiş, geriye merak ve huzur kalmış.
Bu hafızamın bir oyunu mu? Bilmiyorum. Ama yolculuğun tüm büyüsü burada gizli bence.
O gün orada yürümemem karşılığında 1 milyon dolar teklif etselerdi kabul etmezdim. (Daha neler) Ama 5000 dolar yerine mor tırnaklarımı seçerdim.
Ciddiyim.
Ya da 1000…
Bir Cevap Yazın