Bundan pek çok zaman önce, Venedik’in karşısındaki Lido adasından İngiltere’nin fabrikalarla dolu Wolverhampton “şehrine” taşındığımda, minicik odamda bir şiirimsi yazmıştım. Denize, kuma, kahveye, şaraba, bi nbir çeşit makarna sosuna, kalabalık masalara, gizemli sokaklara, “5 köprü geç sola dön” şeklindeki yol tariflerine, spritze (bir Venedik kokteyli), suyun üstündeki hayata ve bir kartpostal içinde yaşamaya duyduğum özlemle ilham gelmiş herhalde. Arkadaşım da ondan esinlenerek bir şarkı yazmış/bestelemişti. Kendisinin doğum gününün yaklaştığını görünce her Lido’daki balkonumuza
geri dönmek istediğimde yaptığım gibi bu parçayı arka arkaya dinlemeye başladım. 30 yaşında olacak, ben 32’ye yaklaşıyorum. Venedik bize ne bir sonraki anın endişesi, ne de bir önceki anın nostaljisi olmadan sadece nefes aldığımız saniyenin farkına vararak yaşamayı öğretmişti. Kartpostal içinde bulunmanın bir sonucu sanırım. Uygulaması her zaman tavsiye edilmese de (tembelliğe ve ilgisizliğe sürükler) bunu unutmadığımız ve hayatımızı bir kısır döngüye sokmadığımız için o zamanki bizler şu andaki hallerimizle gurur duyarlardı gibi geliyor.
Mutluluğu tanımanın kötü yanı mutsuzluğun ne olduğunu fark etmeniz, iyi yanıysa ne aradığınızı iyi bilmeniz.
O zaman Mari Mindless’tan gelsin…
When Nothing Mattered More Than The Sunshine
1
Bir Cevap Yazın