Evet Rio maceralarımı yazmamak için çokça bahane ürettiğimi fark ettim. Farkındaysanız 2 yazıdır kendisini övüp size sevdirmeye çalışıyorum. Özellikle aileme.
Nitekim bir hafta önce…
Annem: Bundan sonra nereye gideceksin?
Ben: Rio’ya
Annem : Rio’ya?
Ben: Hı hı
Annem: Tek başına mı?
Ben: Hı hı
Annem: Kaç gün kalacaksın? (Kaç gün merak edelim?)
Ben : Henüz bilmiyorum (Merak etmeyin)
Annem : Bak tek başına gezme, turlara katıl, iyi bir yerde kal, cimrilik yapma
Ben: Hı hı, fotoğraf makinemi yanıma almam (Tedbirliyim)
Annem : Bak orası tehlikesiyle meşhur.
Ben : Ama o turistleri ilgilendiren bir durum değil. Genelde uyuşturucu işindekileri doğruyorlar (Evet kullanmamam gereken bir kelimeydi)
Annem: Turlarla gez tamam mı? (Hala “tamam” demedin, bekliyorum)
Ben: Hı hı, merak etmeyin.
Rio’daki ilk günüm…
Babam: İyi misin?
Ben : Evet evet iyiyim gayet
Babam : Tamam kendine dikkat et oralarda
Ben: Hı hı
(Babalar daha az konuşur bildiğiniz gibi)
Neyse işte bu konuşmalardan sonra ben pek söz dinlemedim. 🙁 Ancak hep sora danışa hareket ettim ve son gün dışında fotoğraf makinem hayvan gibi olduğundan yanımda taşımadım. (Aslında böyle durumlar için bir de ufağını bulundurmak gerek. Tek kullanımlık bakındım ama göremedim, telefonumla çektim) Önemli olan “Turistim” diye insanların gözüne sokmamak, altınlarla gümüşlerle dolanmamak ve rahat davranmak. Bu şekilde sokaklarda elinizi kolunuzu sallaya sallaya yürüyebilir, otobüslere, dolmuşlara binebilir, gerçek Rio’yu daha yakından tanıyabilirsiniz. Beni zaten Brezilyalı sanıyorlar ağzımı açmadıkça, çok sarışın değilseniz siz de Brezilyalı damgası yersiniz. Bunun tek kötü yanı devamlı birilerinin muhabbete girmeye çalışması. Ben de hödük hödük bakıyorum… Bir de bu şehirde Lima’nın ve Meksiko’nun tersine (ve hatta İstanbul’un) taksi güvenli. Kendinizi kötü hissettiğiniz an durdurun sarı araçlardan birini, otelinize geri dönün… Ve yine İstanbul’un aksine, kadın turist olduğunuz için iki de bir tacize uğramıyorsunuz. Buranın kadınları hem çok güzel, hem de istedikleri gibi giyinme özgürlükleri var. Devletimiz gelip el atarsa iyi olur. Biraz inceledim adamların bakışlarını. Mesela işi gereği çıplaklığı biraz abartmış bir kadının üzerindeki iki parça kumaş sadece vücudunun zaten iri olan iki yerini daha da büyütüp kaldırmaya yarıyor. Dibinden geçen adamların en ufak dikkatini çekmiyor. Bu gözlemlerimi “kadınlar bizi tahrik ediyor, o yüzden taciz ediyoruz, hepsi onların suçu” diyen dallama ötesi “biip” “biip”lerin burun deliklerinden içeriye sokasım var. Düşünürken sinirlendim ağzım bozuldu, kusura bakmayın.
Benim yaptığım turistik aktivitelere gelelim. Şu meşhur İsa heykeline gitmekle başlamıştım maceralarıma. Çünkü kaldığım hostelin dibindeydi ve sabahın köründe geldiğim için check-in yapamamıştım. Manzara inanılmaz. Bir milyon fotoğraf görseniz de yetmez, gitmeniz gerek. Ama İsa heykeli neden dünyanın yeni harikalarından biri sayılıyor anlam veremedim.
Gerçi 3 yazıdır kendisinden bahsettiğime göre bir hikmeti var.. Çıkabileceğimiz başka bir tepe daha var. 55 real bayılarak teleferikle Rio’nun başka bir simgesi olan Pao de Açucar’ın zirvesine ulaşmak mümkün. Teleferikle aram iyi değil benim.
Biraz başım döndü. Manzara yine muhteşem. Bir de tam önünüzden uçaklar keskin bir dönüş yaparak alçalıyor ve iniyor. Sanırım bir saatten fazla uçakları izledim.Elbette Copacabana ve Ipanema plajlarına bol zaman geçirdim. Özellikle gün batımında ikisi de muhteşem oluyorlar. Havanın kötü olduğu zamanlarda her 50 metrede bir adamla karşılaşıyorsunuz. O zaman doğanın keyfini çıkarıyorsunuz. Güneşliyken de iğne atsanız düşmüyor. O zaman da kalabalığın keyfini çıkarıyorsunuz. Her telden, her gelir grubundan, her ırktan insan var. Normali, turisti, delisi, fahişesi, hırzısı, uykucusu hepsi çoluk çocuğuyla sahilin keyfini çıkarıyor. Hep beraber voleybol oynanıyor, iplerin üzerinde yürünüyor, dalgalarla boğuşuluyor. Ben Copacabana’yı daha çok sevdim. İki plaj da halk plajı ama Copacabana daha geniş ve daha renkli geldi. Ipanema semti buranın Etileri. Bir yığın yeme içme mekanı ve pahalı dükkan bulabilirsiniz. Keyifli aslında da Rio’nun gerçeğinden uzak… Yine de kesin gidilip görülmeyi, güneş orada batırılmalı… Ayrıca çok güvenli olduğundan birçok kalacak yer de Ipanema’da. Bir de bu şarkı gelsin o zaman size…
Neyse “hiç mi korku dolu anlar yaşamadın?” diyeceksiniz. Korku denemez de bir gün biraz panik oldum. Buranın bir tepe üzerine kurulu Santa Teresa diye bir semti var. Rio’nun Cihangir/Galata’sı diyebiliriz. Akşam “cool” takılıp iyi müzik dinlemek, gündüz de manzaranın tadını çıkararak eski sokaklarda güzel evlerin arasında güvenli bir şekilde yürümek için ideal. Yalnız ben biraz fazla gaza geldim. Semtin şehir merkezine yakın tarafında Şili asıllı bir artistin emek emek seramiklerle, aynalarla süslediği merdivenler var. Onu bulayım derken kayboldum, dağ tepe yürümem gerekti. Ama burada sorun yok. Bulamadan geri döndüm. Bu sefer otobüse bindim, Rio Katedrali’ne gittim. Hiç gözünüzün önünde eski bir bina canlanmasın. İnternetten çaldığım fotoğrafa bakabilirsiniz.
Ve bu demir yığını hayatımda gördüğüm en büyülü dini mekanlardan biri. Neyse “vay anasına” falan diyerek dolandım içinde. Sonra haritaya baktım hazır kutsal alandayken. Benim merdivenler çok yakın. Yine kayboldum tabii. Yalnız bu sefer kaybolduğum sokaklar pek tekin görünmedi gözüme. Sokakta tek başına oturan üstü başı dağılmış pek çok adam vardı. Ve çöp yığınları. Baktım polis turluyor. Rahatlamaya çalıştım. Yine bütün sakinliğimle yürüyüp merdivenlere ulaştım.
Sonra da aynı gazla otele kadar tırmandım (ciddi bir yokuş). Ama o kadar da sakin değilmişim. Artık nasıl yürüdüysem 2 gündür bacağım ağrıyor. Neyse kaybolduğum alan Centro – Lapa arası. Lapa geceleri inanılmaz renkli olan, milletin sokakta dans ettiği, gidilesi bir yer. Ancak gündüz çok tenha. Ana caddesinde problem yoktu da, ara sokaklar kötü… Belki de bana öyle geldi.Son günümün önemli aktivitesi de favela turuydu.
Evet en sonunda bir tura katıldım. Beklediğim kadar ilginç değildi ama yine de bayağı bir aydınlandım. Hayatında gecekondu görmemiş batılılar şaşkın şaşkın baktılar. Rehber uzun uzun Brezilya’daki gelir dağılımın adaletsizliğini anlattı. Sonra 70000 kişinin yaşadığı en büyük favelaya gittik. Her tarafta elektrik kablosu var ve hepsi birbirine girmiş durumda. Nasıl bir sistem anlamak zor. Evler de böyle iç içe. Sokak yok zaten. Favelalar tepelere kurulduğundan labirent gibi dar merdivenlerden ve tünellerden geçerek ulaşım sağlanıyor. Biraz orta çağ mimarisini andırıyor ama o zamanın insanı altyapı ne demek biliyormuş. Bunların en büyük problemi kanalizasyon ve çöp… Değilse her evde uydu bile var… Tepeden favela manzarası çekebileceğimiz bir yerde durduk. Aşağıda bir okul var. Hıyar Amerikalı bir kız “Bu özel okul mu?” diye sordu. Rehber şaşkınlıktan cevap veremedi. Üniforma giydikleri için sormuş, onlar da öyle çünkü. Kıt beyinli, insanlar çöp içinde yaşıyorlar, ne özel okulu… Buranın biraz ana caddesinde takıldık. Sonra başka bir favelaya gittik. Turdan kazanılan parayla desteklenen, çocuklarının okul sonrası zaman geçirmesi için açılan bir merkezi gezdik. Sonra da favelanın içine daldık. Bu favela hükümet tarafından tanınmakla kalmamış, aynı zamanda örnek bölge olmuş.
Çeteler de çöpler de temizlenmiş. Evler aynı evler tabii… O ara sokaklarda çete savaşı sırasındaa sizlere ömür olmak harbi çok kolay. Bizi silahlı adamların dolandığı favelalara götürmediler tabii. Ama durum daha iyiye gidiyormuş. Artık işçi sınıfını kilometrelerce öteye atamayacaklarını, favelaları yıkmaya çalışmak yerine bir şekilde yaşanılır alanlar haline getirmeleri gerektiğini anlamışlar. Bazılarında polis merkezleri bile açmaya başlamışlar. Büyük favelada bir ara Mcdonals bile açılmış da, önünde çete savaşı çıkınca tırsıp kaçmışlar. Aynen Mumbai’nin slumları gibi Rio’nun favelaları da çok ilginç alanlar. Okumuş etmiş ama iş bulamamış insanlar da buralara yerleşiyor. Yepyeni bir başlangıç yapmak isteyenler de. Kimsenin hayat boyu biriktirilen kağıt parçalarıyla, bilgisayar kayıtlarıyla ilgilenmediği bir yer… Düzen dışı düzen… Şehir içinde şehir…
Bu arada Rio’da konaklama çok pahalı. Normalde otelde kalacak adam bile dorm tipi yerleri tercih ediyor. Herhalde o yüzden sezon dışı olmasına rağmen tüm eğleceli/iyi/merkezi hosteller doluydu. (2 gün öncesine kadar hala yer bulunabiliyordu ama) Sadece benim gibi son ana bırakmayın derim. İki ayrı yerde kaldım. Florianapolis’teki rehberden sonra hostellerin bir tanesinin sahibi de yarı Türk çıktı. Merak etmeye başladım. Buraya toplu bir göç mü olmuş? Kimler, neden gelmişler? Bu konuyu dönünce işsiz kalırsam derinlemesine araştıracağım.
O değil de yarın Sao Paola’ya gidiyorum… Son durak…
Günlüğe devam etmek için tıklayın! Bitiş
0
aaa bitiyor mu? hay allah ne güzel takip ediyorduk…
o yarı türk olmasını sağlayan ebeveynler ne zaman gelmiş oralara acaba?
bi tanesi 40larda ama öbürünü bilmiyorum hiç… Evet ya bitiyor maalesef ama bu seferlik…
bu seferlik derken?
Daha Uruguay'a gidicem 21 Aralık'ta.Biletimi bekliyorum
sayısal oynasaydın
neyse dünyayı kurtarmak isteyen başka birini bulacağım. o zaman başka bir şey isteyim mi? Laos'a giderken benim adıma bir avuç çifte kavrulmuş fıstıklı lokum götürüp sabah erzak toplayan turunculu budist kardeşlere verir misin? Pirinçle falan kaplarsın ki şekerli bir şey olduğu belli olmasın. Chiang Mai'deyken bunu düşünüp duruyordum. günahı benim boynuma…
nedir lokum rahip ilişkisini kurduran sana? geçen gün izlediğim bir programda tapınakların zaten yeterince bağış aldığı, sabah yemek toplama seromonisinin de turistik bir aktivite olduğu için devam ettiği ve toplanan yiyeceklerin yetimhanelere gönderildiğini anlatıyordu.
chiang mai için önerilerin neler?
bu ilişkiyi kurduran geyik yapım sadece. Evet fazlalıkları yetimhanelere veriyorlar ama Taylan'da ve Kamboçya'da sabahın köründe kalkmam gerektiği günler halktan erzak toplayan rahipler de görüyordum. Sadece turistik değil. Gerçi her türlü iyi bir durum. Ama oradayken hep "Almaları yasak ama gizli gizli şeker kabul ediyorlar" gibi bir muhabbet dönüyordu. Ben de o sakin suratlarda lokumla tanışma ifadesinin nasıl olacağını düşünüyordum. 🙂
Chiang Mai'de ne yapmak istiyorsun? Muhteşem pai thai'ci var bir sokakta. Duruyorsa… Hala unutamıyorum. Kabaca nehirden akşam pazarına doğru travestilerin olduğu sokaktan yürürken sola dönen sokağın başındaki bir tezgah. Haha bu tarifle bulursan benim için de ye, 2 porsiyon. Elephant Nature Park muhteşem. Onun haricindeki file binme programlarına vicdanın el veriyorsa katılabilirsin. Çok kötü davranıyorlar hayvanlara. 🙁 Bir de kaplanlar var. Orada iyi davrandıklarına ve uyuşturulmadıklarına ben inandım ama bilemiyorum tabii. Uzun boyunlulara gitmeni tavsiye etmem, tam bir turist kazıklama yeri. Bir yığın tur var. 3 günlük trekking turlarına katılıyor insanlar genelde. Ama bildiğin gibi tuktukla veya motorla her yer çok ucuz. (Kendin kiralayacak mısın? En güzeli öyle olur herhalde…) Bamboo rafting komikti bayağı. Yürüyüşler genelde güzel zaten. Şehrin içinde bir yığın tapınak var. Luang Prabang'dan sonra ne kadar ilginç gelir bilemiyorum tabii de, ben tapınak hastası olarak çok dolandım. Şehir merkezinin çok bir özelliği yok değilse. Pek kimse dolanmıyor zaten. (Gerçi şimdi daha kalabalık olabilir) Neyse bol bol yemek yemek gerek. Orası yemekleriyle meşhur. Başka kalacak yer önerisi falan istersen yazabilirim.
böyle çok yerlere gitmeyi nasıl neye borçlusunuz bende çok yer gezmek istiyorum