Bütün gün yürümüşüm. Hostelin terasında kimse yok. Hamağa uzanıyorum. Elimde buz gibi bira. Yeşil tepelere bakıyorum. Tepelerden birine meşhur Kurtarıcı İsa kurulmuş. (Hani şu dünyanın 7 yeni harikasından biri olan) Bulutlar önce kafasını, sonra tüm vücudunu kaplıyor. Serin bir rüzgar esmeye başlıyor. Üşüyorum. Odaya gitmeye üşendiğimden hamağın kenarlarına sarılarak ısınmaya çalışıyorum. Kozada gibiyim. Ulan bu kadar dünya turu yaptım, hala kelebek olamadım diye kendi kendime espri yapıyorum. Evet pek komik değil. Ben de gülmüyorum zaten. Dönüşümü düşünmeye çalışıyorum, düşünemiyorum… Akşam ne yapsam diye düşünmeye çalışıyorum, düşünemiyorum. Düşünmeye çalışmayı kesiyorum. Gözlerimi kapamak istiyorum ama Rio pembe gökyüzünün altında. Bu anı kaçırmak istemiyorum. Bulutlar artıyor, güneş gidiyor. Suratıma yağmur damlaları düşüyor. Aldırmıyorum (üşengeçlikten) Ve birden İsa heykeli simsiyah gökyüzünün ortasında ışıldayarak beliriyor. Sanki günahkarlara “yola gelin” der gibi. Kimse sallamıyor. Bu garip şehir başka hiçbir şehre benzemiyor.
(Maceralarımı ayrıca yazacağım. Nitekim ben ve Rio ilginç bir ikili olduk)
0
Bir Cevap Yazın