Yarım yamalak uyuyabildiğim bir otobüs yolculuğundan sonra saat 6:30’da Nazca’ya ulaştık. Nazca çölün ortasında ufacık, pek de sevimli olmayan bir yerleşim. Ancak Nazca uygarlığı – ya da uzaylılar – dünyanın en gizemli sanatını icra etmişler vakt-i zamanında burada. Herhalde bir çoğunuz Erich Von Daniken’in uzaylıların varlığını kanıtlamaya çalıştığı “Tanrıların Arabaları” adlı kitabını duymuş ve kumun üstündeki dev çizimlerin fotoğraflarını görmüştür. Ben de gidip bir bakayım, bu durumun ardındaki gizemi çözeyim dedim. Bu düşüncelerle otobüsten inip havalanına gitmek üzere taksiye bindim. Ben oturur oturmaz öne de bir adam bindi. Bu memlekette taksi işinden tırsıyorum zaten. Hemen “Hey nooluyo” falan oldum. Adamla şöyle bir muhabbet yaşadık…
– Havalanına mı gidiyorsun?
– Evet
– Kapalı ama çok erken, hava da puslu
– Olsun havalanına gitmek istiyorum
(Bu arada taksi U dönüşü yapıyor)
– Bak Nazca Lines’ın saat 8’de uçuşu var, benim ofis de hemen şurada.
(Ofisin önünde doğru ilerliyoruz)
– İnmek istiyorum (şeklinde bağırmaya başlıyorum)
– Havalanına mı gitmek istiyorsun?
– Hayır, inmek istiyorum.
– Peki
Taksi’den kendisi iniyor ve havalanına gidiyorum. Bunları yazarken bir daha sinirlendim. Nasıl bir satış taktiğidir bu. İçimden bir güzel küfrettim. Aslında diğer turistlerle taksi paylaşırdım normalde de bir tuvalet kuyruğu nedeniyle geç kalmıştım. Çok olağan bir olaymış bu. Sakın bu dolandırıcıları dinlemeyin. 2 liraya havalanına gidiyorsunuz taksiyle. Orada da istediğiniz havayolunu seçebilirsiniz. Havalanı açık olduğu gibi sabah uçuşları daha yumuşak oluyormuş…
Neyse havalimanı bir salon büyüklüğünde zaten. O sırada Avustralyalı bir çocukla tanıştım. Beraber pazarlık etmeye başladık. 80 doların altına inen olmadı. Devamlı uçak düşüp durduğu için yeni uygulama başlatmışlar, 2 pilot biniyormuş. Biri aniden kalp krizi geçirirse diye herhalde… Bir de uçaklar bakımdan geçmiş sözüm ona. İnanırsanız… Yine de Peru’da gece otobüsüne binmekten çok çok çok daha güvenli. Daha önceden araştırıp teknik sınavı geçmiş havayollarını tercih edin. Ya da bizim gibi kalabalığı takip edin…
Bindik şu uçağa 6 kişi, 2 de pilot.
Sıkış tıkış. Taktık kulaklıkları. Önümüzde plastik torbalar. Başladık yükselmeye. Pilot aynı zamanda rehberimiz. Uçuş şöyle gerçekleşiyor. Pilot “Solda maymun var” diyor, uçağı sola yatırıyor. (Maymun belli olsun diye fotoğrafın rengiyle oynadım)
Sonra keskin bir dönüşle sağa yatırıyor ki herkes görebilsin. Bu arada kahvaltı etmiş olanlar torbaları kullanıyorlar. Bana bir şey olmaz diyordum ama bütün gücümle çizgileri görmeye çalıştıysam da fotoğraf işine çok konsantre olamadım. Fenalaşıyor insan. Hepimiz aynı durumdaydık. Arada bir de türbulansa girdik. İyice başımız döndü. Neyse gelelim çizgilere. Evet uzaylılar var… Maymunu, eli kolu bir kenara bıraktım da, geometrik şekiller, oklar falan çok garip.
Sanki bir mesaj verilmeye çalışıyormuş gibi gerçekten. Dominik’te yerlilerin mağaralara yaptıkları çizimler de bana E.T’yi hatırlatmıştı zaten. İstanbul’a döner dönmez Tanrıların Arabalarını okuyacağım… Saadettin Teksoy ne yapıyor acaba… Benimle röportaj yapmak isterdi eskiden olsa…
İndikten sonra 20 dakika falan oturup kendime gelmeye çalıştım. Sonra da Nazca’da daha fazla oyalanmadan otobüse binip Ica’ya doğru yola çıktım. Yine halk otobüsü, yine yanıma bacaklarını bir kilometre açarak oturan hayvan bir adam. Hindistan’da, Tayland’da, Kamboçya’da bu halk otobüsü yolculukları bana eğlenceli geliyordu da, burada sosyete otobüslerinden şaşmamaya karar verdim… Bir parçacık şımarıklığım da olsun artık.
1
Bir Cevap Yazın