Puno – Cusco arası turist otobüsleri var. Bundan yol boyunca harabe olsun, müze olsun, kilise olsun, manzara olsun, değişik yerlerde dura dura gidiyorlar. Doğrusu beni kültürel aktivitelerden çok, bu aktiviteleri yapmak üzere durduğumuz köylerin sokaklarında dolanmak mutlu etti. Bir de 4300 metrede karlı dağlara bakıp fotoğraf çekmek çok keyifliydi.
İnkalar vakti zamanında dağlara insan adıyorlarmış yalnız. O dağlarda hala bulunmamış donarak mumyalanmış bedenler var büyük ihtimalle. Böyle şeyler düşünmek biraz ürkütücü oluyor. Neyse ben öğle yemeğini anlatmak istiyorum izninizle. Tura yemek dahildi. Güzel değildi tabii ki ama bahçesinde lamagiller koşuşturuyordu. Bunlar böyle koyun gibi gözüküp aniden panter gibi koşabiliyorlar ya sanki genetik bir hataları varmış gibi geliyor bana. Bir tane genç lama vardı. Çok meraklı, çok tatlıydı. Neyse ben de yemeği bırakıp bahçede onlarla oynadım hep. Sonra bir kadın “Fotoğrafını çekeyim mi?” dedi. “Olur” dedim. Tam fotoğraf çekilirken hayvan dönüp tükürdü.
Küstüm ben de. Lokantaya geri girip koka çayı içtim. O sırada çalgıcının biri para toplamaya başladı. Dinlememiştim müziklerini ama 1 lira verdim yine de. Tam yakışıklı bir Kızılderili tipi vardı çünkü. Türk olduğumu öğrenince “Fenerbahçe ve Galatasaray süper takımlar” dedi. Türkiye’yi övdü bana. 50 kuruş daha kazandı böylelikle.
Puno’ya 5 gibi vardık. Tayvanlı kızın söylediği pansiyona gittim. Tam ana caddenin üzerinde. 35 soles dedi adam. Arkadaşım 15’e kalmış burada diye salladım. 20 soles o zaman dedi. İyi dedim. Sıcak suyu vardı hiç olmazsa ama ısıtma yok tabii ki. Hemen gidip 2 günlük Titikaka gölü turuna yazıldım. Titikaka üzerinde yolculuk yapılabilen en yüksek göl. 3800 küsür metrelerdeyiz. Akşam köylülerin evinde konaklıyorsunuz. Lonely Planet’te köylülerin hakkını yemeyen tur operatörlerinin isimleri vardı. Onlardan seçtim. Siz de en ucuzunu seçmeyin. Ya kendiniz gidin ya da turların köylüleri iyi para verdiklerine emin olun. Gezgin olmak iyi de, gidilen yerlere zarar vermemek gerek. İşlerimi ayarladıktan sonra yemeğe gittim. Yanıma Çinli Amerikalı çok tatlı bir çift oturdu. Yolculuktan konuşurken Nazca çizgilerini gördünüz mü dedim. Bilmiyorlarmış. Birden cazip geldi. Apar topar kalkıp otobüs biletlerini değiştirmeye gittiler. Öyle hayatlarında ufak bir değişikliğe vesile oldum. Umarım pişman olmazlar.
Neyse sabahın bir köründe bindik motora Titikaka gölü gezintisi için. Çok tatlı bir rehberimiz vardı. (Tur genel olarak iyiydi, bu sömürmeye yönelik toplu otobüs turlarından bayağı nefret ediyorum çünkü.) İlk önce insan yapması ada ziyaretlerinde bulunduk. Tayland ve Kamboçya’daki yüzen evlerden sonra yüzen adalar. Bastığınız yer yumuşacık. Çok turistik ama yine de ilginç.
Adaları nasıl yaptıklarını anlattılar. Her zamanki gibi bir şeyler satmaya çalıştılar. 5 soles’e kolye aldım Bu da okul…
Ardından 3 saat tekne ve akşam kalacağımız Amantani adası. Bu sırada Hintli bir arkadaş edindim. Ülkesini övdüm kendisine. O yüzden sevdi beni. Neyse adada köylüler karşıladılar bizi.
Brezilyalı bir kızla bir eve yerleştik. Kızın İngilizcesi ve Fransızcası benim İspanyolcamdan çok az daha iyi. Tarzanca anlaşmaya çalıştık. Ailemiz çok şekerdi. Et yok zaten adada. O yüzden balık yiyen tür vejetaryen herkes. Bizi sebze ve pirinçle beslediler. Parmak şeklinde patates/havuç arası bir sebze yetişiyormuş. Ondan yedik. Güzeldi gayet. Odamız da büyük ve rahattı. Elektrik 8 sene önce gelmiş. Ama sadece 3 ampul var başka hiçbir şey yok. Ona da şükrettik. Yemekten sonra adanın tepesindeki tapınaklara tırmanıp güneşin batışını izlemek vardı programda. 4200 metreye nasıl da dik bir tırmanış… Vücudum yorgun hissetmiyor ama nefes alamıyorum. Gebere gebere çıktık tepeye. Güneşi batırdık.
Sonra da adada hiçbir aydınlatma olmadığı için koşa koşa hava iyice kararmadan indik. Hava da buz kesti. Akşam yemekten sonra eğlence var dediler. Hepimize yerel kıyafetler giydirdiler. Kotların falan üstüne palyaço gibi oluk. Sonra da 2 floransanlı bir yerde halay çektik. O yükseklikte bir de hopladık zıpladık. Ardından da benim ailenin annesi herkes otururken beni dansa kaldırdı.
Eğlence oldum millete. Bira falan çok sıcaktı. Zaten gebermişiz. 10 olmadan uyuduk buz gibi odamızda. Bu arada yıldızlar… İnanılmaz bir gökyüzü vardı. Brezilyalı kız da anlıyormuş bu işten, bana Güney Haç yıldızlarını gösterdi. Hayran hayran baktım. Bir dileğim daha gerçekleşmiş oldu.
Ertesi gün de sabahın bir köründe uyandık. Nasıl huzurlu bir ortam, nasıl temiz bir hava, nasıl güzel bir manzara… Kahvaltı biraz zayıftı ama olsun. Yanımızdaki meyveleri tükettik sonra da motora binip Taquile adasına yollandık. Burada da tepeye doğru bir tırmanış var ama öbür taraftan sonra kolay geldi. Manzaraya doya doya çıktık.
Festival varmış. Meydan da müzik çalıp dans ediyorlardı. Burada herkesin kıyafetinden medeni halini anlayabiliyorsunuz. Huzurluydu çok. Puno’dan günübirlikçiler gelmemişti henüz.
Keyiflendik. Sonra alabalığımızı yiyip bilmem kaç yüz merdiven inip Puno’ya dönüşe geçtik. Teknede bu adalarda yaşamak nasıl olurdu diye düşünmeden edemedim… Neyse sade bir yaşam seçersem bir gün bu 3800 metrelerde olmayacak ama o kesin.
Bundan sonraki planım La Paz’a gitmekti ama vazgeçtim. İnanılmaz bir yorgunluk ve baş ağrısı çöktü üstüme. Bolivya’yı istediğim gibi turlayacak vaktim olmadığı için Laos gibi bu ülkeyi de bundan sonraki ilk yapılacaklar listesine attım. Puno’da bir gün daha geçirip Arequipa’ya gitmeye karar verdim. Puno pek güzel bir şehir değil. Şimdi bu ülkede bir İnka öncesi medeniyetlerden kalma kalıntılar var, bir İnka yapıları var, bir İspanyolların her şeyi yok ederek yaptıkları kolonyal binalar var, bir de yeni yerleşimler var. Dönemin İspanyollarına devamlı sövüyoruz elbette ama güzel şehirler yapmışlar. Yeni yapılar inanılmaz çirkin. Çoğu tuğla halinde, tepelerinden teller çıkıyor. Binalar bitince daha çok vergi ödemeleri gerektiği için bitirmiyorlarmış. Neyse Puno da genel olarak böyle bir yer. Ben de tavsiye üzerine 3 saatlik Sillustani mezarlıkları turuna katıldım. 3 ayrı medeniyetin önemli şahıslarının mumyaları var bu mezarlarda. İlginçti, vaktiniz olursa gidin. Bir de İnka takvimi var taşlardan yapılma. Orada pozitif enerji olduğu iddia ediliyormuş. Dünyanın her tarafından insanlar gelip meditasyon yapıyorlarmış. Manzara tek kelimeyle muhteşemdi… Aslında böyle güzel yere ne mezarlık yapıyorsun, bir çay bahçesi aç, biz de keyiflenelim.
O akşamı da Puno da geçirdim. Sırada Arequipa…
0
merhaba, kendim de bir gezgin olarak gezinizi ilgiyle takip ediyorum.
la paz'a bu sefer gidememissiniz ama bir dahaki guney amerika ziyaretinizde mutlaka gitmenizi oneririm, cunku cok guzel ezogelin corbasi yapiyorlar.
içime oturdu şimdi 🙁 Belki fikrimi değiştirip giderim
Duyguuu, benim çizdiğim rotanın aynısını çizmişsin, demek ki 10 senede pek bir şey değişmemiş oralarda 🙂
Mumya demişken, o mumya kız Arequipa'da mıydı? Juanita gibi bir ismi vardı sanki, çok korkunç her an yerinden kalkıp seni yiyecekmiş gibi geliyor. ama git gör yine de 😛
10 gün sonra görüşüyoruz!!
Evet gördüm kızı! Ama Juanita değildi bizimkisi sanırım.Korkunç gerçekten…
Buenos Aires umarım bize hazırlanıyordur 🙂