Hayatımda ilk defa 22 saatlik bir otobüs yolculuğu yaptım. Cusco’ya doğru yola çıkmadan önce hosteldeki Fransız çift yanıma bolca yiyecek içecek almam konusunda beni uyarmışlardı. Ben de Kamboçyalılar gibi abartı bir torbayla gittim gara. İyi ki de sözlerini dinlemişim. Bu arada taksi şoförü benimle derin muhabbetlere girdi.
“Ne güzel sen İspanyolca anlıyorsun, Amerikalılar, Almanlar geliyor hiç anlamıyorlar. Çok zor oluyor. Türkiye Avrupa’da değil mi? Almanya, Romanya, oralarda. Çok güzel. Ben de gitmek isterim. Sen Cusco’ya mı gidiyorsun? Bak şuraya da git, buraya da git. Ben turistlerin gelmesini çok istiyorum ama dikkat et. Kötü adamlar var. Kimseye güvenme. Bana söz ver, tamam mı?”
Valla ben sadece “si” “non” dedim yol boyunca. Bunları gerçekten doğru anlamış olabilir miyim bilmiyorum. Belki de Lima’ya döndüğümde buluşmak üzere sözleştik de haberim yok… Neyse uçağa biner gibi ilk önce valizlerimizi verdik, sonra pasaport kontrolünden geçtik Bir eleman da bizi kameraya aldı. 2. katın en önündeydi yerim. Çok da rahattı koltuk, neredeyse tamamen yatıyor. Yayıldım güzelce, başladık yolculuğa. “Tuvaletleri sadece çiş için kullanabilirsiniz, diğer ihtiyaçlarınız için şoföre söyleyin” diye birkaç kere tembihlediler. Keşke yolculuk öncesi avokado yemeseydim dedim kendi kendime. Ama bu durumu düşünüp yanıma muz, ekmek falan aldığım için kendimle gurur duydum. Nitekim bu yolda cırcır olmayı istemezsiniz. Otobüs 15 saat sonra 5 dakikalığına durdu çünkü sadece. Ve yolun çoğunluğunda da duracak bir yer olduğunu sanmıyorum. Neyse ilk 5 saat dümdüz gittik, sağımız çöl, solumuz çöl. Arada okyanus kıyısından geçiyoruz. Film de koydular İngilizce, öyle geçti zaman. Akşam yemeği sırasında da Peru’nun güzellikleri ile ilgili bir belgesel izledik. Kadının biri kaplıcaların önünde soyunup çok seksi bir şekilde duş falan aldı. Bu ülkeyle hiç bağdaşmıyor. Bu arada en önde oturmak güzel de, virajlara gelince biraz korkunç olmaya başladı. 17 saat hiç durmadan viraj var çünkü. Bir de yükseklere çıkıyoruz tabii. Kusanlar oldu ama otobüsü durdurdular. Sabah gözlerimi açtığımda yemyeşil tepelerin arasından geçiyorduk, arada da karlı dağ zirveleri. Otobüse bindiğime sırf bunun için bile değdi diye düşündüm. Sonra da yol kenarında köylülerin yiyecek sattıkları bir yerde mola verdik. Birden Nepal’de hissettim kendimi. O zaman çok garip buldum bu hissimi. Ama garip değil aslında. Çünkü inanılmaz benziyor insanların tipleri. Dağ başı bir de, pis ama aşırı tatlı çocuklar var ortalıkta… Müzikleri bile o kadar yakın ki… Ne alaka bilmiyorum. Inka kola içtikten sonra Peruluların aslında Türk olabileceklerini söylemiştim, Nepalli çıktılar.
Neyse çok uzattım otobüs kısmını. Vardık Cusco’ya.
İlk günüm hakkında çok fazla şey hatırlamıyorum. Yolculukla 3300 metreye gelmiş olmanın etkileri birbirine girince kendimi 90 yaşında akşamdan kalma bir teyze gibi hissettim. Çok acayipti. Hafif bir yokuş çıkınca bile nefes nefese kalıyorum. Ruhum da sanki bedenimden uzakta bir yerlerde gibiydi. Bu durumla baş etmek için koka çayı içip koka yaprağı çiğnemek gerekiyor dediler. Çaya vurdum kendimi. Bir de şekerlemelerinden aldım ama sevmedim. Şu anda kan testim yapılsa kokain çıkabilirmiş. Bilmiyorum tabii ne kadar faydası oluyor. Oda da nasıl soğuk. Bu millet pek ısıtma kullanmıyor anladığım kadarıyla. Ertesi sabah tanıştığım İngilizler durup durup “Bolivya’da amma soğuktu” deyince bundan sonraki planlarımdan tırsmaya başladım. Gittim kazak, eldiven, hatta battaniye tarzı bir olay aldım. Nasıl taşıyacaksam…
Bana çok ucuz gelmişti ama buranın standardına göre kazıklandığımı sonradan fark ettim. Neyse öğrendik neye ne kadar para vereceğimizi. Bir de Macchu Picchu turu ayarladım. Çok dolandım ama 50 dolar kar etmeyi başardım. Ne pahalıymış! Aslında zamanınız varsa kendiniz çayır çimen gidebilir, yürüyüşlerden birine katılabilir, ya da otobüsle 3 günlük tur alabilirsiniz. Ama ben hem Macchu Picchu’da tam gün geçirmek, hem de 2 günde bu işi bitirmek istediğim için yolculuğun bir kısmını dünyanın en pahalı treniyle yapmak zorunda kalacağım. Bu arada Macchu Picchu ismi Nepal’deki Machapuchare dağını ne kadar da anımsatıyor…
Bütün işlerimi hallettikten sonra fotoğraf makinemle Cusco’yu turladım. İlk günkü yorgunluğum geçti ama yine de akşam hostele nasıl döndüğümü bilemedim. Çok şeker bir kolonyal şehir Cusco. Buralara yakıştıramıyorum sadece bu yapıları. Sanki Alpler’de bir kasabada gibi hissettim. Neyse kültür sanat haftasıymış sanırsam, her tarafta konserler, sokak tiyatroları falan var. Aslında vakit olsa hem yüksekliğe alışmak, hem de dinlenmek için uzun yolculuklarda 1 haftalık mola yeri olabilir bence. Fazla turist var ama merkezden azıcık uzaklaştığınız anda kayboluyorlar.
Yarın kutsal vadi ve Macchu Picchu turu… Bakalım İnkalarla aram nasıl olacak?
0
Bir Cevap Yazın