Dominik Cumhuriyeti gezimiz tam gaz devam ediyor. Sabahın bir köründe kalkıp otelimizden ayrıldık. Burada fiyatlara kahvaltı dahil olmasa da mutlaka odaya kahve getiriyorlar. Ve daha hiç kötü kahve içmedim. Benim midemde hafif bir yanma var. Kahveden değil. Stresten. “Cennettesin Duyguuu ne stresi???” diyeceksiniz. Zipline stresi… Bilmeyenler için zipline halattan kaymak suretiyle ağaçtan ağaca Tarzancılık oynama. İlk yağmur ormanlarını tepeden gözlemlemek isteyen bilim adamları icat etmişler bu “ulaşım aracını”, sonra turistik aktivite olmuş. Şimdi Türkiye de dahil dünyanın her tarafında var. Muhteşem manzaralar üzerinde uçuyorsunuz. Çok da eğlenceli gözüküyor. İyi güzel de benim yükseklik korkum var. Gözü kara olmak istiyorum ama gözümün kararmasından korkuyorum. İşte böyle karmaşık duygular içinde kendimi kaskımı takmış, yine “bir kaza olursa suçlusu benim” diye kağıt imzalarken buldum. O sırada 7 yaşında Noah isimli bir ufaklık katıldı gruba. Birden tüm stresim geçti. “Çoluk çocuk işi” damgası yedi zipline gözümde. İyi ki denemişim.
Muhteşem bir olay. Hiç korkmadığım gibi, yeterince yüksek bulmadığım ve beklediğim kadar uzun sürmediği için tatmin olmadım. Öyle güzel manzaralardan süzüldük ki! Karşınıza çıkarsa mutlaka deneyin! Ben şimdiden bundan sonraki yolculuklarımı planlıyorum kafamda. Belki bir sponsor çıkar, beni Laos’a yollar. Hem şimdiden çok özlediğim Budist rahiplerime kavuşur, hem de zipline’la tepelerde süzülüp ağaç evlerde kalırım… Ne güzel olur…
Neyse biz kuzeydeki bir liman şehri olan Puerto Plata’ya doğru yüzme ve bira molaları vererek devam ettik. Akşam da bir sahil kasabasında kaldık. Yine karşımızda okyanus… Enerji doldum orada, kumda değişik derinliklerde ayak izi çıkarıp dalgaların silmesini izledim. Okyanus beni çok filozof yapıyor da girmeyeceğim o muhabbetlere…
Puerto Plata civarları bu memleketin Taylandıymış. (Tayland’dan özür diliyorum) Bir pansiyon bulup yerleştik biz. Etrafa dikkatli bakmamışız. Mutfak kısmında fare boku bulduk sonra, bir de böcek arkadaşlarımız vardı. Akşam yemek yiyecek bir yer sorduk pansiyonda çalışan bir adama, o da kendisini davet etti bizim sofraya. Ama yok Tayland’dan da betermiş burası. Sokaktan 100 kişi geçiyorsa 5 tanesi geçimini kendisini satarak kazanMIyormuş adamın dediğine göre (Ancak bu kadar kibar anlatabilirdim). Yine beyaz adam grupları midemi bulandırdı. Tayland’dan en büyük farkı aslında, buraya yaşını başını almış beyaz kadınların da akın ediyor olması. Tabii çikolata renkli kaslı delikanlılar bizim sevimli çekik gözlü dostlardan daha çekici geliyor. Adamın biri 3 kadın pazarlığı yapıyordu. “Artık yuh” dedik, gittik yattık.
Ertesi gün programımız Puerto Plata’daki teleferikle dağın tepesine çıkmak, ardından da San Diego’ya gitmekti. Ben bu arada yükseklik korkumu yendiğimi düşünüyordum. Neyse aldık teleferik biletimizi. Maalesef SD kartımı bilgisayarda unutmuşum. Cep telefonum da grev yaptı. Seyahatin en güzel fotoğraflarını kaçırdım.
Yavaş yavaş yükselmeye başladık. Yükseklik korkumu yenmemişim kesinlikle. Zirve bulutların ardında. Zaten balık istifi gibi doldurdular bizi minnacık bir kutunun içine. Taşır mı bu bizi diye kara kara düşünmeye başladım. İnanılmaz yavaş gidiyor. Ama yine manzara o kadar muhteşemdi ki, bir yandan hemen bitsin, bir yandan da hiç bitmesin istedim. Trekearth’ten Cuto adlı bir şahsın fotoğrafını kopyaladım buraya koyuyorum. Gracias Cuto’cum!
San Diego’da çok fazla vakit geçiremedik. Ardından da artık yerlisi olmaya başladığım Santo Domingo’ya geri döndük. Ve yine maceralar, maceralar…
1
Duyguuuuuu zipline çok eğlenceli bişiye benziyor. İyi ki yapmışsın gerçekten!
Aslında tüm anlattıkların birbirinden yaşanası deneyimler (börtü, böcek, horoz, kuğu dahil). Kim bilir anlatmadıkların nicedir 😉
Ama yok… "Duygu için sevinme" ve dahi "imrenme" fasıllarından geçtim sanırım yavaştan. Artık adamakıllı kıskanıyorum galiba :)))
Yazdıklarını hap şeklinde okuyup malumum tüm mental tekniklerle zihnimi 'orada olduğuma' inandırmaya çalışıyorum 🙂 Fakat bir yere kadar; ben de seninle gezmek istiyorum!!
Şaka bir yana… Harika bir şey olduğunu bildiğim için hep gezmeni, çok özlediğim için bencillikten dönmeni istiyorum. Sen geziyorsun işte böyle tasası beni alıyor hemşireee 🙂
Çok dikkat et canım kendine!
Gönenç
Yazdıkların hep beni çok mutlu ediyor Gönenç. İyice gaza geliyorum. 🙂 Az kaldı dönüşe… Sonra "çok çalışıyorum" falan dinlemem hemen şarkılı türkülü geceler isterim
Hem gez, toz, eğlen… Üstüne bir de talepler talepler…
Oooooh ne ala!
Neyse bakıcaz artık bir oluruna senin hatırın için 😉
Gönenç