Toronto’da çok sıkıcı bir hayatım var.
Sadece evde organik kahve içip
hayali arkadaşlarımla vakit geçiriyorum…
Niagara şalelesine bayıldım bu arada.
İnsanı içine çekiyor biraz, atlamak istedim. “Sen kendini Super Girl mü sanıyorsun yoksa?” dediler, engel oldular.
Arkadaşlarımın çoğu ya Kanada’da okumuş ya da Kanadalı oldukları için çok merak ediyordum burayı. Yaşamak için çok güzel gerçekten. Bütün günümü geçirebileceğim kafeler ve yayarak oturabileceğim parklar var. Bir tanesinde uyudum bir öğleden sonra. Yine yanlış mevsimde gelmişim, tam bahara geçiş döneminde. Ağaçlar çiçek açmaya başlamış ama…
Neyse bazı şeyleri çok ayıpladım burada da. Bir yığın esrar ekipmanı satan mağaza var. Girdim bir tanesine merakımdan. Adamın biri bebeğiyle alışveriş yapıyor. Yanına gidip “Cık cık cık” dedim. Bizim yan komşular da bahçede alemdeler devamlı. Onların da çocukları var hem. Geçen akşam arabanın farlarını açık bırakmışlar kafaları nasılsa artık. Zillerini çaldık, saçmaladılar önce kapıda, sonra gülme krizine falan girdiler. Çok komiklerdi. Ama onlar da bir “Cık cık cık” aldılar merak etmeyin.
Bir de şu amcanın konserine gittik. Dahi ötesi bir adam. Sakın kaçırmayın Türkiye’ye geldiğinde.
Tuck
ve Suna aileleri de bana çok kötü bakıyorlar.
Onlara bir şans daha vermek için Montreal’e gitmemeye karar verdim.
Öyle işte Toronto’da hayat. Çok entelektüel bir yazıyla geri döneceğim.
0
Hadi bensiz gittin Toronto'ya ama bensiz midye dolmak yemek ne demek farkında mısın? Gelince bunların hesabı tek tek sorulacak haberin ola!