İlk uçuş Amman aktarmalı Mumbai. 3 Şubat sabahı uyanınca yatağımı öpüp veda ettim. Check-in yapana kadar da kalbim küt küt atmaya devam etti, sonra birden sakinleştim. (Sırt çantam 10 kilonun altında olmuş bu arada kendimi tebrik ediyorum. İçinde fotoğraf makinesi ve netbook bulunan ufak çantam ondan daha ağır.) Duty free’den birkaç ufak son dakika hediyesi aldım evlerinde kalacağım arkadaşlarım için, sonra da wings lounge’a yayıldım. Börekler, çörekler ve bira… Konforumun fotoğrafını çekiyorum ki bloguma koyayım. “Gidiyorum harbi be!” diyorum. Öyle keyiflendim ki bir an. Uçağa da 1 saat var. Telefonum çaldı. Helin. (Kendisi son gece ütümü bile yaptı sağolsun, muhteşem bir insan.) Ona durumumu anlatırken kafamı çevirdim ekrana, gecikme var mı diye bakıyorum. İstanbul kar, buz. Yuh, o da ne! “Kapı kapandı” diye yazıyor. Yanlışlık vardır diyorum, Helin de öyle diyor. Ama insanın içine düştü mü kurt, düşüyor işte. Birayı böreği bırakıp koşuyorum kapıya. (Koşmadım, hızlı yürüdüm aslında “cool” imajım sarsılmasın diye.) Neyse problem olmadı tabii ki, vaktiyle kalktı Royal Jordan. Bu arada Ürdün’lü bir kızla Türk erkeklerini çekiştirirken buldum kendimi körükte yürürken. Erkek arkadaşına gelmiş İstanbul’a. İnternette tanışmışlar. Bildiği bütün Türk erkekleri aynıymış (buraya yanlışlıkla “ayıymış” diye yazmışım ilk); TV izleyip, rakı içip, eşinden sevgilisinden yemek bekliyorlarmış. Üzüldüm kız için. Ama o problem değil dedi. Ürdün’ün erkekleri daha az maçoymuş ona göre. Haklıdır belki de. Ben yorum yapmadım.
Doğuya gittikçe uçakta cep telefonu olayı normalleşmeye başlıyor bu arada. Herkes konuşuyor, mesaj atıyor, zır zır çalıyor. Kimse de takmıyor. Siz de takmayın değilse bu ülkelerde her gün bir uçak düşerdi…Ben bunları düşünürken çocukluğum ilk 5 senesini geçirdiğim şehre inişe geçtik. Duygulandım biraz. Alabildiğince çöl… Muhteşem gözüktü gözüme. Burada vakit geçirmeyeceğime sevindim ama. Hep aklımda eskisi gibi kalsın…
Dünyanın en sıkıcı havaalanına sahip Amman. Saatler saatleri kovaladı, sonunda “Bombay” diye anons yaptılar. Sonra her şey çok hızla gelişti, tuvalete girdim çıktım hızlıca, herkes kaybolmuş. Adamın biri “yallah yallah” diye bağırıyor. Koştum arkasından ama kapı kapandı bu sefer harbi, otobüs kalktı. “Otur bekle dedi” neyse ki. Diğer kayıp yolcular da geldiler. Öyle heyecanlı yerleştik. Bir gece önce de uyumamışım. Uyurum şimdi dedim, yayıldım. Derken feci bir türbülansa girdik, hosteslere de oturun bağlanın dedi kaptan. 1 saat falan savrula savrula gittik. Sarhoş gibi oldum, üstüne de şarabı ve yemeyi dayayınca resmen kendimden geçmişim. Salya sümük uyumuşum. İniş vakti gelince üzüldüm, neyse ki park yeri bekledik 1 saat kadar, ben horlamaya devam edebildim. Sırt çantamın geleceğinden ümitsizdim ama geldi. Uyku tulumumu yürütmüş biri. O da işin nazarı olsun.
0
Bir Cevap Yazın