• Skip to primary navigation
  • Skip to content
  • Skip to primary sidebar
  • Skip to footer
  • Ana Sayfa
  • Hakkında
  • Dünya Turu
    • Başlangıç
    • Asya Kıtası
      • Ürdün-DT
      • Hindistan-DT
      • Tayland-DT
      • Kamboçya-DT
      • Kore-DT
      • Japonya-DT
    • Amerika Kıtası
      • Kanada-DT
      • Meksika-DT
      • Dominik Cumhuriyeti-DT
      • Arjantin-DT
      • Brezilya-DT
      • Paraguay-DT
    • Bitiş
  • Ülkeler
    • Türkiye
    • Afrika
      • Madagaskar
    • Avrupa
      • Fransa
      • İspanya
      • İtalya
      • İzlanda
      • Romanya
      • Yunanistan
    • Güney Asya
      • Hindistan
        • Hindistan-DT
      • Nepal
      • Sri Lanka
    • Güneydoğu Asya
      • Kamboçya
        • Kamboçya-DT
      • Tayland
        • Tayland-DT
    • Kuzey Amerika
      • ABD
      • Kanada
        • Kanada-DT
    • Latin Amerika
      • Arjantin
        • Arjantin-DT
      • Brezilya
        • Brezilya-DT
      • Dominik Cumhuriyeti
        • Dominik Cumhuriyeti-DT
      • Meksika
        • Meksika-DT
      • Peru
    • Orta Doğu
      • BAE
      • İsrail
      • Umman
    • Uzak Doğu
      • Güney Kore
        • Kore-DT
      • Japonya
        • Japonya-DT
  • Tatlar
  • Hisler

Vira Pathika

Phnom Penh – Tezatlar şehri

Mart 1, 2012Asya Kıtası, Dünya Turu, Güneydoğu Asya, Kamboçya, Kamboçya-DT, Ülkeler0

Dün akşam sevimli bir tuk-tuk şöförüyle anlaşmıştım sabah gelip beni “Killing Fields”e götürmesi için. Kızıl Kmerler döneminde toplu ölümlerin gerçekleştirildiği alanlardan biri. Artık soykırım müzesi olarak işlev görüyor. Neyse o gelmeden ben kahvaltı yapayım diye sokaklara çıktım. Derken 2 zibidi peşime takıldı, deli gibi sarhoşlar, plastik torbalara doldurmuşlar etil alkolü. Burada her şey küçük plastik torbada tüketiliyor zaten, köriden şekerli suya… Evet pek çevre bilinçleri yok hoş karşılarsınız ki. Neyse, pek kimseye bulaşmamak gerekiyor. Baktım giderek rahatsızlık vermeye başladılar, arkama dönüp çok pis bir bakış attım, sonra da bağırdım. Gündüz gündüz ne yapacaklar zaten, döndüler gittiler. Tırstım ama. Kalbim küt küt çarptı. Dünyanın en güvenli yeri de değil sonuçta. Ben de kahvaltı sevdamdan vazgeçip otelden 2 dolara kek aldım. Buranın standartlarına göre çok pahalı.

Neyse geldi tuk-tuk, düştük yollara. Derken bir “Hi” sesi duydum. Benim dün otobüsteki sevimsiz çocuk motoruyla yanımda gidiyor. Daha bir konuşkandı. Polise 1 dolar rüşvet vermiş yola düşer düşmez. Neyse muhabbet ede ede gittik. Çok gülüyorum bu tuk-tuk konuşmalarına. Geçenlerde de Alman bir adam bisikletiyle benim tuk-tuka tutunmuş, öyle gitmişti. Onun da soyunu sopunu öğrenmiştim. Bu arada ne cesaret motor kiralamak bu şehirde. Daha önce de yazdığım gibi ben karşıdan karşıya geçemiyorum…

Buraya gelirseniz Killing Fields’a gidin. İnsanın nasıl cani bir yaratık olabildiğine şahit olun. Doğrusu Fransa’da bolca olan Nazi dönemine ait müzelerin iyi mi kötü mü olduğuna dair hep kararsız kaldım. Tarih hatırlanmalı ama fazla duygu sömürüsü yapmadan, geçmişte olanlar yüzünden bugün bir milletin vatandaşlarını suçlamadan… Ama buradaki durum farklı. Manyaklar topluluğu kendi vatandaşlarını katletmiş çünkü.

Müzeye gidince size kulaklık veriyorlar. Aslında neredeyse boş bir alanda yürüyorsunuz. Çünkü birçok binayı hemen yıkmışlar tabii. Devamlı topladıkları halde hala yüzeye kemikler, dişler ve kıyafetler çıkıyor. Özellikle yağmurdan sonra artıyormuş. Topluyorlar, ancak belli aralıklarla. Kuru mevsimde olmamıza rağmen sık sık karşılaştım bunlarla. Toplu mezarların birinden sadece kadınlar ve çocuklar, birinden de başsız Kızıl Kmer Ordusu askerleri çıkmış. İşte böyle içiniz acıya acıya ve inanamayarak dolanıyorsunuz. Çoğu asker de hayatta kalabilmek için devam etmiş bu işe. İnsan gerçekten çok acayip bir yaratık.

Ortada bir anıt vat, içinde camdan 17 kat ve bulunan kemikler. İçine girdiğinizde sizi kafatasları karşılıyor. Öylesine bakıp geçmek mümkün değil. Herkes 1-2 gözyaşı döküyor mezarların üstüne.  En acısı da, hala ulaşılamayan toplu mezarların olduğu tahmin ediliyor ormanın içlerinde… Çevreleri de büyük ihtimalle mayınlarla dolu.

Sarsılmış bir halde oradan çıkıp Tuong Sleng müzesine gittim. Bir okulmuş aslında ama Kızım Kmerler için okul gereksiz hatta zararlı bir şey. Dolayısıyla hapishane ve işkence yeri olarak kullanmaya karar vermişler. Burası da çok etkileyici bir yerdi ama müze olarak çok zayıf. Siz gidene kadar daha bilgilendirici olur belki. Adamlar tüm mahkumları ve ölümleri belgelemişler fotoğraflarla… Bir sürü surat size bakıyor koridorlarda. Odaları, işkence aletlerini falan görüyorsunuz. Burada mahkum edilenlerden sadece 7 kişi sağ çıkabilmiş…

Bu iki müze üst üste biraz fazla geldi bana. Nehir kıyısında bir yerde yayıla yayıla öğle yemeği yiyip kendime gelmeye çalıştım. Sonra da Royal Palace’ı, yani sarayı gezdim. Çok sakin, çok güzeldi. Girişi çok pahalı bence ama değer. Bahçesi falan insanın içini açıyor. Bir yığın keşiş vardı yine.

Bu adamları bu kadar sevmem beni endişelendirmeye başladı. Bu arada tapınağa dalgınlıkla ayakkabımla girmişim. Bir kıyamet koptu ki, adam öldürdüm sanırsınız. Ben anlamadım tabii, dondum kaldım ilk. Neyse sonra da çok utandım. Hep çekine çekine dolandım.

Gelelim günün en keyifli zamanına… Güneşin sarayın arkasından batışını bir yığın keşişle izleyip nehir kenarında yürüyüş yapmak. Huzur doldum.
 
Bu keşişler de az değiller bu arada, pembe cep telefonları, “karılar kızlar” falan… Neyse görmemezlikten geldik.Yalnız anlamadığım bir şekilde, bir anda etraf aerobik yapan kadınlarla doldu. Bütün yürüyen kadınlar sanki dünyanın en normal şeyiymiş gibi hoplayıp zıplamaya başladılar. Turistler de ağızları açık fotoğraf çekmeye… Komikti… Sonra da pazarın içinden yürüdüm, hareketliliği sevdim. Midem hafiften kötü gibi olduğu ve yarın çok uzun bir yolculuk yapacağım için garip şeyler yiyemedim ama… Neyse Tayland’da da böcekçi vardı, yarın akşam takılırım biraz. Sonuçta mutluyum buraya geldiğime. Tezatlarla dolu manyak bir şehir. Belki de yolculuğun sonunda en çok etkilendiğim yer olacak, kim bilir?
 
Evet sabah 5:30 gibi yine ayaklanacak ve Bangkok’a doğru yola çıkacağım. İçimde ülkeme dönüyormuşum gibi saçma bir his var…
 
0

Bunu paylaş:

  • E-posta
  • Twitter
  • Facebook
  • Google
  • Pinterest
  • WhatsApp

İlgili

« Phnom Penh – Huzursuzluk
Kamboçya’dan Tayland’a ve Bangkok 2 »

Reader Interactions

Comments

  1. Baban

    Mart 1, 2012 at 20:22

    Güzel Kızım, Ben sana sokaktan yiyecek alma dememiş miydim? Öyle böcek möcek yeme bakayım…

    Cevapla
  2. Duygu

    Mart 2, 2012 at 18:51

    Şaka yaptım. Deniz böceği. Lokantada.

    Cevapla

Bir Cevap Yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Primary Sidebar

Vira Pathika’ya Hoşgeldiniz!

  • VIRA
    • (sankrit) Kahraman
    • (türkçe) i. Arasız, devamlı ii. (denizcilik) Maçuna ve başka makinelerin çevrilmesi için verilen komut
  • PATHIKA
    • (sankrit) Yolcu
    • (türkçe) Engebeli yerlerden geçenlerin ayak izlerinden oluşan, tekerlekli araç işlemeyen dar yol, çığır, keçi yolu, yolak

  • Email
  • Facebook
  • Instagram

KEŞFEDİLECEK ÜLKELER

KEŞFEDİLECEK ÜLKELER

TRT BELGESELİ

https://www.youtube.com/watch?v=Tf-W98GF4b0&t=5s

Yazılarımdan Haberdar Olun

Abone olun & ilhamsız kalmayın.

Footer

TAKİP EDİN!

  • Email
  • Facebook
  • Instagram

BİR DAHAKİ SEYAHAT NEREYE?

KEŞFEDİN

  • Dünya
  • Tatlar
  • Hisler
  • İletişim
No images found!
Try some other hashtag or username
Copyright © 2023 ⸱ Vira Pathika ⸱ Design by Empathia Creative ♡

loading Vazgeç
Yazı gönderilemedi - e-posta adreslerinizi kontrol edin!
E-posta kontrolü başarısız oldu, lütfen bir daha deneyin.
Üzgünüm, blogunuz yazıları e-posta ile paylaşamıyor.